1 Nisan 2015 Çarşamba

Osmanlı Hürriyetperverliğinin Ölümü

Ben kendimi gittikçe Osmanlı hürriyetperver geleneğinin içinde görüyorum. İslam ile liberalizmi uzlaştırmaya çalışanların takipçisi olmaya çalışıyorum. Daha net bir ifadeyle, İslam'ın içinde gömülü bulunan siyasi liberalizmi ve kapitalizmi arayanların takipçisi. İslam'ın içinde gömülü dedim; çünkü tabiat kanunlarını (tekvinî emirleri) geniş anlamıyla İslam'ın içinde görüyorum. Ya da şöyle söyleyeyim: serbest piyasa ekonomisi ile Fatiha suresini, İslam'ın iki farklı vechesi olarak görüyorum. İlki Allah'ın yaradılışa içkin kıldığı tabiat kanunlarının muktezası anlamında tekvinî bir ayet, ikincisi ise Allah'ın insana doğrudan, hazır olarak sunduğu teşriî ayetler. Bunu başka bir yazıda daha detaylıca açmayı düşünüyorum. Şimdilik bu kadar kalıversin.

Foucault'nun dediği gibi, bir gelenek, kendisinden sonra gelenlerin, o geleneği önce okuyup anlayarak, sonra kaldığı yerden tutup daha ileriye taşımasıyla gelişir.

Eskiden beri aklımı bir kurt gibi yiyen sorulardan birisidir: Osmanlı'nın son dönemindeki siyasi elitler ve entellektüeller neden Fransa'nın militer, kurucu rasyonalist, vülger pozitivist, antiklerik milliyetçiliğini ve totaliter cumhuriyetçiliğinden yoğun bir şekilde etkilendiler de, Britanya'nın din ile uyum içinde gelişmiş biliminden ve dine karşı hoşgörülü liberalizminden neredeyse hiç etkilenmediler? Yani kısaca, bu adamlar neden Rousseau okudular da Locke'a pek de dönüp bakmadılar?

Bu soruyu son olarak bir sempozyumda Marmara Üniversitesinden Behlül Özkan'a ve Princeton Üniversitesinden Şükrü Hanioğlu'na sordum. Özkan, sorunun zor olduğunu söyledi ve açıklayıcı bir cevap vermedi. Hanioğlu ise o dönemin Avrupası'nda Paris'in kültür başkenti olduğunu ve Said Halim Paşa, Prens Sabahattin gibi zevatın Anglosakson liberalizminden etkilendiklerini söyledi. Ama sanırım bu cevap tam olarak yeterli değil.

Bu sorunun fevkalade önemli olduğunu düşünüyorum. Ama nedense yeterince önem gösterilmiyor gibi. Eğer bu geleneğin neden ve nerede koptuğunu anlayabilirsek, geleneği devam ettirme konusunda önümüzü daha iyi görebiliriz.

Azcık bir araştırmayla, henüz sadece bir hipotez niteliğinde olan şu sonuçlara ulaştım:

1) 16. yüzyılda Avrupa'yı kasıp kavuran Protestan reformunun hemen sonrasında, Kanuni Sultan Süleyman’ın Katolik Fransa kralıyla ittifak yapıp, Hristiyan alemindeki bölünmeyi kuvvetlendirmeye çalışması sonucu başlayan Fransa-Osmanlı yakınlaşması, Kapitülasyonların verilmesi ve Fransızların bu ticaret serbestisi sonucunda, Osmanlı topraklarında en çok girip çıkan Batılılardan olmaları.

2) Fransa, Almanya ve Avusturya'nın, İngiltere'ye göre Osmanlı açısından coğrafi yakınlığı.

3) Paris’in, dönemin kültür ve sanat başkenti olması ve Osmanlıların hayranlığını, Londra, Berlin, Viyana ve Roma’dan çok daha fazla üzerine çekmesi

4) Fransız pozitivisminin ve materyalizminin, Locke’cu liberalizmden daha kolay anlaşılır olması (çünkü daha çok indirgemeci)

5) Darwin ile beraber İngiliz entelektüel çevrelerinin dinden uzaklaşıp evrimci bir materyalizme kaymaları sonucu Locke’cu İngiliz geleneğinin gölgede kalması

Bu nedenlerden ötürü Osmanlı’da Anglosakson liberalizmi cenin halinde kalmış, yani aslında tam olarak teşekkül bile edememiş. Bazı öncü isimler yok değil. Mesela Prens Sabahattin. Hani şu ilkokul tarih kitaplarında batı hayranı olarak demonize edilen Prens Sabahattin. Bu zat, Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurmuş. Terakki dergisini açarak siyasette desantralizasyonu, iktisatta ise bireysel girişimi savunarak devletçiliği eleştirmiş. Ama bu cemiyet İttihat Terakki ile sorunlar yaşamış ve kısa süre sonra İttihat Terakki galip gelip bu fikirleri eritmiş.

Aslında o dönemde herkes hürriyetçi. Malum, herkes Abdulhamit’i eleştirerek meşrutiyeti savunuyor. Mehmet Akif, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Ziya Paşa, Said Nursi, Mahmut Paşa, Enver-Cemal-Talat üçlüsü, bunların ardılı Kemal Paşa, hemen hepsi..  Namık Kemal’in hürriyet üstüne kasideler düzdüğü yıllar. Ne efsunkâr imişsin ah ey dîdâr-ı hürriyyet, Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten, dediği zamanlar. Ama hürriyetten anladıkları darbe ile padişah devirip meclis açmaktan öte değil. Nitekim Bab-ı Âli baskınından sonra Abdulhamit’e rahmet okutmuşlar. Ama en azından, yine de, II. Meşrutiyette Ahrar Fırkası falan var. Epeyce çoğulcu bir ortam. Ama maalesef 1. Dünya Savaşı ile beraber 1923 darbesine giden yol açılıyor.

Buradaki talihsizliklerden bir tanesi de Kemal Paşa’nın müthiş zekası ve machiavelistliği ile iktidarı eline geçirebilmesi. Osmanlı’nın son döneminde onca Avrupa başkenti gezmiş, 4-5 yabancı dil bilen o kadar kültürlü nazır, elçi, hariciye katibi falan varken, Vahdettin’in arkasına takılıp sadece militarist, devletçi Almanya’yı gören, Avrupa bilgisi bundan ibaret olan, sadece Fransızca bilen, kültürsüz birisinin siyasi iktidarı eline geçirebilmesi büyük talihsizlik.

Zaten sonrası malum. Memlekette nefes alacak hava kalmamış. Akif kendini Mısır'a atmış. Nursi hapishaneler dolaşmış. Hürriyet mi? Ne hürriyeti!

Keşke Kemal Paşa; Rousseau, Renan ve Comte okuyacağına, Locke, Smith ve Hume okumuş olsaydı.  

Sırasıyla Kemalci faşizm, 50'lerin Amerikan Demokrasiciliği, 60'ların sosyalizm dalgası, 80'lerin İslamcılık dalgası. Bereket, 1992'de, neredeyse 70 yıl aradan sonra yeni bir hürriyetçi gelenek başlamış: Liberal Düşünce Topluluğu. Ama büyük ölçüde farklı bir damardan. Osmanlı gibi İslam ile hürriyetçi gelenekleri meczetmekten ziyade Hayekyan geleneği takip ederek, seküler liberal fikirlerle. Nacizane kanaatim, ikisi de aynı kapıya çıkıyor ama Türkiye toplumlarının kabul edip, benimseyeceği gelenek Osmanlı'da kesilen gelenektir. Günümüzde onu takip ettiren benim bildiğim sadece birkaç kişiden ibaret. En önde gelen kişi Mustafa Akyol. 

Hasılı, cılız da olsa Osmanlı'da hürriyetperver bir gelenek var. Bunun izlerini detaylı bir şekilde sürmek, argümanlarını iyice öğrenmek ve geliştirmek lazım. Bu, romantik bir Osmanlıcılık hiç değildir, gayet pratik bir kaygı ile birlikte yaşamanın yollarını aramaktan ibarettir. Artık Osmanlı olmaktan epeyce uzağız, ama o dönemdeki gibi hala halkın çoğunluğu müslüman. Bu geleneği sürdürmemiz gerek.







1 yorum:

  1. Slots Provider Review ᐈ Online Casinos With Bonus - Casino Ow
    Slots providers reviewed by Casino Ow include Netent, 온라인카지노 Microgaming and more. All the 온카지노 games are available on planet win 365 top of your list and the top welcome bonus offers from the

    YanıtlaSil