29 Şubat 2016 Pazartesi

Kuveytte 2016 Şubatı

Bugüne kadar çeşitli vesilelerle Avrupanın hemen her ülkesinin birkaç şehrini dolaşma fırsatı buldum, ama ilk defa bu Şubat ayında, Şubatı ayının tamamını geçirmek üzere bir doğu ülkesine, Kuveyte gittim. Amaç Kuveyt Üniversitesinde konusu üzerinde henüz tam karar varamadığım doktora tezine yönelik araştırma yapmak, Arapçamı geliştirmek ve Arap kültürünü ve daha önemlisi Arap İslamını tanımaktı. Aynı zamanda eşim Ayşe de Kuveyt üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin dil merkezinde Kuveyt devlet bursu ile 5 ay civarı bir eğitim aldığı için onunla birlikte vakit geçirmenin de iyi olacağını hesap etmiştim. Bu bir ayın üzerine, günlük notu kabilinden buraya birkaç not düşmemin düşüncelerin değişiminin izini sürmek açısından verimli olacağını düşünüyorum. Kısaca yazıvereyim:

İlk olarak Müslüman toplumlarda olması muhtemel değişimlerin gerekçelerinin zorunlu olarak “İslamî” argümanlar üzerine dayandırılması gerektiğine dair kanaatim çok daha güçlendi. Batıda berrak hakikatler var ve Hz. Peygamber, ilim Çin’de de olsa alınız, dedi ama kendi toplumları içinde yaşayan Müslümanlardan çok azı Batıdaki ilmi almaya istekliler. Şarkiyatçıların Müslüman kibri diyerek küçümsedikleri sanırım bu, ama bu kibirden ziyade fazlaca katılaşmış ve kırılması çok zor bir önyargı: “son din bizde, biz her halukarda üstünüz.” Oysaki mesela pagan Stoikler dünyanın belki de gelmiş geçmiş en ahlaklı ve en alimane gruplarındandı, çünkü “tabii dini” tabiat kanunlarını keşfederek epeyce öğrenmişlerdi. Yani hakikat sadece Müslümanlarda değil. Müslümanların avantajı ellerinde vahyedilmiş dinin kitabının bulunması. Ama evreni keşfe çıkan Avrupalılarda da tabii dinin bilgisi var. İlim nerede bulunsa alınmalı, ama Müslümanlar illa onu oldukça dar bir çerçeve ile tanımladıkları İslam’da bulmak istiyorlar. O nedenle Müslüman toplumlarda sosyal bilimciler de pek önemsenmiyor. Kaç kişi var, batının en iyi üniversitelerinde sosyal bilim eğitimi görüp ülkelerine dönmüşler ama yeterince teveccüh görmüyorlar. Ama ilahiyatçı oldunuz mu, argümanlarınızı bazı ayetlerle destekleyecek kadar Kuranî ilimlerden bildiniz mi kulaklar sizi dinliyor. O zaman aslında üniversitelerimizde toplum üzerinde en etkili bölüm ilahiyat fakülteleri olması lazım, ama ilahiyat fakülteleri çok düşük puanlarla öğrenci alıyor – ciddi bir çarpıklık. üniversiteye giriş sınavlarında bedenlerle uğraşan tıp, ruhlarla uğraşan ilahiyatın anlamlı derecede üstünde. Daha fazla uzatmadan sonuca geleyim: bundan sonra siyaset bilimi kadar (hatta ondan daha fazla olacağını umabilirim) ilahiyat üzerine çalışacağım inşallah. Locke’un üç buçuk asır önce uğraştığı soruların Müslüman toplumları ilgilendiren simetrileri zaten hala masada duruyor ve acil cevap bekliyor: İslama uygun ve bireysel özgürlükleri koruyan bir siyasi sistem nasıl kurulabilir? Sanırım siyaset bilimcilerinin ve daha geniş anlamda sosyal bilimcilerin yapmaları gereken şey, pozitif bilimsel yöntemleri kullanarak bilgi üretmektense Müslümanların aciliyetle çözüm bekleyen sorunlarına İslam’a uygun normatif cevaplar vermeleri. Hasılı; kelam, tefsir, hadis, fıkıh, Arapça bilmek lazım. Ayetlerle konuşabilmek lazım. Kuveyte gitmeden önce buna büyük ölçüde karar vermiştim, Kuveytte bu kararım pekişti.

İkinci olarak bir miktar Arapçayı geliştirdim, özellikle konuşma açısından. Haliç lehçesiyle haşır neşir olduk aynı zamanda. Epeyce Mısırlılarda da konuştum, Mısır lehçesinden birşeyler öğrendim. üçüncü olarak, elimdeki The Theological Origins of Liberalism adlı çalışmayı tamamladım. İnşallah birkaç ay içinde basılacak. Duke üniversitesi’nden bir filozof da önsöz yazdı sağolsun. Dördüncüsü, Arapların kültürünü ve İslam anlayışlarını öğrenmeye çalıştım. Kenderi kabilesinden olan ve Kuveyt üniversitesi siyaset bilimi bölümünde 3. sınıf öğrencisi olan bir öğrenciyle iyi arkadaş olduk, akademisyen olmak istiyor. Beni pek çok kültürel ortama soktu. Çadırlarla muhabbet edip hurma yedik, kahve içtik. Kartal, şahin düşkünleri ile oturup sohbet ettik. Divaniyede siyaset konuştuk. Her kabileden birkaç kişi parlamentoya giriyor, o nedenle özellikle güçlü erkekler siyasetle yakından alakalı.

Beşincisi, siyaset bilimi bölümü, şeriat fakültesi ve edebiyat fakültesi dil merkezinde bazı derslere katıldım. Dil merkezinde Ayşeyle beraberdik genelde. Siyaset biliminde ise eğer Amerika bizi korumazsa Kuveyt ülke olarak kalabilecek mi gibi konular tartışıldı.

Son olarak, Şubat ayı hem Kuveytin İngiltereden bağımsızlığını kazanmasının, hem de Irak İşgalinden kurtulmasının yıldönümü olduğu için milli bayram yapılmış. Her tarafta bayraklar, kutlamalar, ülke olma bilinci kazandırmak için çocukların su sıkma oyunu oynamaya alıştırılmaları falan.

1 ay böyle geçti. Günlük notu gibi bunları burada dursun düşüncesiyle kısaca aklıma geleni yazdım.