18 Temmuz 2016 Pazartesi

15 Temmuz 2016 Darbe Teşebbüsü Notları

Bu darbe teşebbüsü epeyce halkın direnişi ile önlendiği için sokağa çıkan herkesin anılarını yazması gerektiğini düşünüyorum. İleride bunun tarihi yazılırken bu anılar önemli birer tarihî kaynak olabilirler.

Bunu ifade ettikten sonra hemen söylemeliyim ki eşim Ayşe'yle birlikte ben darbe gecesi sokağa çıkmamıza rağmen ciddi bir tehlike yaşamadık. Biz o gece Konya'daydık ve şehir merkezi (Zafer, Anıt ve Kültürpark'ta) tek bir asker bile görmedik. O nedenle darbe teşebbüsünü az tehlikeyle atlatanlardanız ama yine de başımızdan geçenleri tarihe not düşmek amacıyla kısaca yazıvereyim.

Biz darbe teşebbüsünü ilk olarak Ayşe'nin Ankara'daki arkadaşlarıyla kurdukları bir whatsapp grubundan öğrendik. Oraya bir arkadaşı Ankara'da silah ve uçak sesleri duyulduğunu yazmış ve ne olup bittiğini sormuş. Sanırım 22:30 civarıydı. Hemen sonra aynı kişi bir darbe olabilirmiş yazmış. Biz ikimiz o esnada akademik çalışma yapıyorduk. Ayşe hemen bana dönüp arkadaşının yazdıklarını söyledi. Ben önce yok canım, öyle şey mi olur dedim. Sonra hızlıca düşündüm, evet dedim, bu ülkede kolay kolay bir darbe olmaz ama çeşitli çılgın grupların kalkışacağı bir darbe teşebbüsü olabilir. Bunu akıl edince hızlıca TV'yi açtık ve CNN Türk'te Boğaz Köprüsü üzerindeki askerleri gördük. O esnada bunun ne olduğu hâlâ belli değildi. Muhabir ne olduğunu anlamış ama söylemeye dili varmıyor gibiydi. Bir ara IŞID büyük bir saldırı başlatmış olabilir dedi. O esnada İstanbul'daki bir arkadaşım evinin bulunduğu Sarıyer'de sokakta tanklar gördüğünü söyledi. Ben eyvah dedim, darbeye kalkıştılar. Ama hala tam emin değildim, IŞID'in organize ve çok büyük bir saldırı girişiminde bulunmakta olabileceği ihtimali hala aklımın bir köşesindeydi. Saat sanırım 22:30-23:00 arasıydı.

O esnada neyin olun bittiğinden haberdar olabilecek birkaç devlet kurumundaki arkadaşlarımı aradım ama telefonlara çıkmadılar. Aynı zamanda Ayşe'nin whatsapp grubundaki arkadaşlar Ankara'da çeşitli silah seslerinin arttığını ve bombalamaların olduğunu söylediler. Bunlardan MİT'e yakın bir yerde oturan bir tanesi, MİT'e saldırıda bulunulduğunu ve MİT'ten çeşitli saldırı seslerinin geldiğini yazdı. Bunun bir darbe teşebbüsü olduğu düşüncesi aklımda iyice kuvvetlenmişti ama ilk önce paralel yapıdan değil ordu içindeki darbeci Kemalistlerden şüphelendim. Bir müddet sonra ise Binali Yıldırım bir TV kanalına bağlanıp bunun bir kalkışma olduğunu söyledi. Saat galiba 00:00 civarıydı. Sanırım ardından Tayyip Erdoğan Facetime ile CNN Türk'e canlı bağlandı, halkı meydanlara çağırdı ve kendisinin de kısa süre içinde (tatil yapmakta olduğu Marmaris'ten) İstanbul veya Ankara'ya meydanlara geleceğini ifade etti. Yine galiba o civarda cunta TRT 1 kanalını ele geçirdi ve spiker Tijen Karaş'a darbe bildirisini okuttu. Ben bildiriyi CNN Türk'ten dinledim ve dinlerken tüh sana, direnip okumamalıydın dedim. Sanırım ondan biraz sonra Ankara'da Gölbaşı'nda oturan bir arkadaş Polis Akademisi'nin bulunduğu tepe üstüne saldırıda bulunulduğunu ve o bölgenin yanmakta olduğunu söyledi. O aralarda CNN Türk'te Abdulkadir Selvi askerin gittikçe kontolü ele geçirmeye başladığını endişeli bir şekilde dile getirdi. (CNN Türk'ün o gece darbecilere çok iyi direndiğini not düşelim. CNN Türk benim gözümde Türkiye'deki en kaliteli haber kanalı olma özelliğini koruyor.) Durum hakikaten de cuntanın lehine gidiyor gibi gözükmekteydi: İstanbul'da köprü trafiğe kapatılmış, MİT ve Polis Akademisi (veya Özel Harekat Daire Başkanlığı)'ne saldırılmış, sokaklara epeyce tank yerleştirilmişti. Ayrıca neredeyse hiçbir hükümet yetkilisi kameraların karşısına geçip halka güven sağlayacak bir görüntü vermeyi başaramamıştı.

Durum tam bu şekilde kritikken ben TV'den bazı kanalları gezdim. A Haber, Ülke TV, TGRT kanallarda tankların üstüne çıkmış, veya etrafını çevirmiş veya sokağa direnmeye çıkmış insanların görüntüleri yayınlanıyordu. Bu kritik durum böyle sürerken ben TV kanallarını karıştırmaya devam ettim. Aynı zamanda twitterdan herkesin darbeye hayır demesi gerektiğine dair bir tweet attım. Tweetin hemen sonrasında eğer bu darbe başarılı olursa başıma çok kötü şeylerin gelebileceği aklıma geldi ve ansızın içimde bir korku belirdi. O an biraz düşündüm. Sonra bu korkudan tiksindim, asla korkmamam gerektiğine karar verdim ve darbe karşıtı pasajlar yazıp bunları Twitter ve Facebook'tan postladım. Whatsapp'tan da üye olduğum gruplardaki kimselere veya ulaşabildiğim birkaç kimseye sokağa çıkmalarını teşvik ettim. Yine o civarlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul'a inip havaalanında kameraların karşısında takdire şayan bir soğuk kanlılıkla itidalli bir konuşma yaptı. O aralar sosyal medya aşırı derecede yavaştı ve bazen ise tamamen ulaşılamazdı.

Saat yaklaşık 1.00 gibiyken de Ayşe hadi merkeze gidelim dedim, o da hadi yürü dedi. Tanıdık bir taksi soförünü arayıp bizi merkeze götürmesini istedim ve evde hazırlanmaya başladım. Gasp gibi durumlara hazırlık olarak üstümdeki paranın bir kısmını evde bıraktım. Taksiye bindik ve yola çıktık. Aynı zamanda sosyal medyadan darbe karşıtı yazılar yazıyor ve herkesin sokağa çıkması gerektiğini, bu darbeye dur dememiz gerektiğini yazıyordum. Sokakta bizi neyin beklediğini bilmiyorduk ama ben Konya gibi Erdoğan'ın büyük bir desteğe sahip olduğu bir kentte askerlerin çok güçlü bir direnişle karşılaşacaklarını biliyordum. Tanıdık taksi şoförü bize bir arkadaşını göndermiş, bu arkadaşı ise aslen bir belediye otobüsü şoförüymüş ve belediyeden kendilerine gelen emir üzerine tüm belediye araçlarını askeriyenin etrafına yığıyorlarmış. Bizi Anıt denen ve merkeze 300 metre kadar yakın olan bir yere kadar getirdi, oradan yaklaşık 500 metre öncesinden beri aşırı trafik vardı; yollarda elinde bayraklarla birçok araç ve insan vardı. Dikkat çekici bir husus ülkücülerin kalabalık içinde göze batar derecede büyük bir orana sahip olmasıydı. Trafik ilerlemeyecek derecede yavaş olduğu için taksiden inip yaklaşık 200 metre yürüyerek Zafer denen merkezî bir yere geldik. Etrafta çeşitli ve hareket halinde insan grupları vardı, ancak neredeyse insandan daha çok araç vardı. Taksi şoförü bize epey kimsenin Koyuncu'daki Ak Parti il başkanlığına gittiğini söyledi ancak biz Zafer ve Kültürpark civarında kaldık. Mevlana meydanına gitmek aklıma gelmedi. Ayrıca bu gibi durumlarda insanların üstüne ateş açan provokatörlerin veya gasp yapmaya kalkışanların olabileceğini düşünüp ne kalabalıkların doğrudan içinde ne de tenha yerlerde bulunmaktan kaçınmaya çalıştık. Zaten tenha bir yer neredeyse yoktu. Camilerden sürekli salâ ve ezanlar okunuyordu. O halde bir miktar Kültürpark ve Zindankale civarında oturduk ve etrafı gözetledik. Aynı zamanda sosyal medyadan ve arkadaşlardan durumun nasıl olduğunu dair bilgiler alıyorduk. Meclisin bombalandını ya o anda ya da daha önce duyduk. Saat 2:00 sularıydı. 

Bir miktar daha oralarda gezinip etrafı gözetledikten sonra bir hocayı aradım. Durumun epeyce kontrol altına alındığını ve ona göre artık darbe ihtimalinin büyük oranda kalktığını söyledi. Sosyal medyadan ulaştığım bilgilere göre de saat 2:30'dan sonra durum epeyce hükümet lehine dönmüştü. Bu bilgilerden bir kısmı Ankara'daki Liberal Düşünce Topluluğu'ndan bir arkadaşın kurup liberalleri eklediği bir Facebook grubundan geliyordu. Saldırılar ve bu saldırılarda yaralanıp ölenler hakkında çeşitli yerlerden bilgi alıyordum. Uçakların Beştepe'yi bombaladıklarını, halkın buraya doğru yürüdüğünü, Meclis ve insan kalabalıkları üzerine ateş açıldığını ve ölenlerin olduğunu duyuyordum, ancak bizim dolaştığımız adı geçen yerlerde tek bir asker bile görünmüyordu. Ankara'daki bazı tanıdıklar tanklar üstünde çekildikleri fotoğrafları whatsapp'tan paylaşıp sanırım cesareti artırmaya çalışıyorlardı. Durumun cunta aleyhine döndüğüne emin olduktan sonra aynı taksiciyi arayıp bizi eve götürmesini rica ettik. Taksi trafikten dolayı 20 dk geç geldi ve biz eve geldiğimizde saat 3:00 civarıydı. Hemen TV'yi açtık. Durum hızla devlet lehine dönüyor ve cunta mevzilerini hızla kaybediyordu. Yatsı namazını kılıp TV'nin başına geri döndüm ve olanları izlemeye koyuldum. Sabah namazını 4:00 gibi kıldım ve o anlarda darbe girişiminin başarısız olduğu artık kesin denilebilirdi. 4:30 gibi bir ara salonda uyuyakaldım ve 8:30 gibi uyandım. 1 saat civarı daha TV izledim; artık darbe başarısız olmuş, çoğu yerde cuntacılar teslim olmuştu. Sonra gidip 9:30 gibi yatağa yattım, Ayşe de sanırım ben salonda uyuyakaldığımda gidip yatmış. 15:00 te uyandım ve darbe teşebbüsünün tamamen başarısız olduğunu sevinerek TV'den gördüm.

İnsan medeniyeti ve özgürlüğünün ilerlemesinde esas unsur barış. Savaş ise her türlü medenî ilerlemeyi ve hürriyeti yıkıyor veya belirsiz hale getiriyor. Bu nedenle sokakta can tehlikesi ihtimali olsa bile insanın hürriyeti ve onuru ile yaşayabilmesi için bu gibi durumlarda sokağa çıkmayı doğru buluyorum. Keşke o gece Ankara veya İstanbul'da olsaydım. Siyasî darbe gibi feci haksızlıklara karşı direnirken ölünürse zaten şehit olunacağını düşünüyorum ama çok dikkatli olunması gerektiğini de onaylıyorum. Nihayetinde en değerli şey insan canıdır.

2000'li yıllardan itibaren yavaş yavaş Türkiye'de artık darbe olmaz, herşey çok değişti sözleri duyardık. Bunların gerçek oldukları ortaya çıktı. İnsanların gözündeki cesaret ve cunta nefreti görülmeye değerdi, sevindirici bir manzaraydı. 200 civarı insan öldü, bunların az bir kısmı cuntacı, çoğu direnirken ölen şehitler. Söz konusu tehlikeye rağmen sokağa çıkıp gerçekten şehit olanlar. Allah rahmet etsin.

Bu hadiseden çıkarılması gereken çok dersler var. Bunlardan en önemlilerinden gördüklerini nacizane not edeyim: İlk olarak, halk kendi siyasî iradesini yönelik bir darbe teşebbüsünü sokağa çıkarak engelleyebilir. İkincisi, bundan sonra "cemaat" denen karanlık yapının arkasında duran kim varsa ya gerçeklikten epeyce kopmuştur, ya aklından zoru olan bir mecnundur, ya da ülkesini sevmiyor veya umursamıyordur. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi ise, üyelerine özgür ve bağımsız düşünceyi öğretemeyen her türlü sosyal ve dinî hareket benzer bir felaketle sonuçlanabilir. 

Bundan sonrasını tahmin etmek zor. Tüm devlet kurumlarında geniş çaplı bir Gülenist temizliği olacağı belli. Ayrıca Gülenciler halk içindeki son desteklerini de bence neredeyse tamamen kaybettiler; artık çok çok küçük bir mecnun azınlık onlara destek verebilir. Bundan sonra neredeyse hiçbir şey eskisi gibi olmaz.

Allah ülkemize bir daha böyle acılar yaşatmasın. Bize haksızlıklara elimizle, dilimizle, kalbimizle göğüs gerecek cesareti versin. Amin.