Foucault'nun kullandığı yöntemlerin bazısı İslam teolojisine halen pek uygulanmış veya uygulanmakta değil. Bu yöntemlerden ikisi arkeoloji/soykütüğü ve onu müteakip yapısökümü. Bu yöntemleri İslami terminolojiye uygularsak ne elde ederiz?
İslami terminolojinin içerisinde pek çok kelime İslam ilk geldiğindeki anlamından farklı, ve hatta ona fevkalade aykırı anlamlarla yüklenmiş olabilir. Şerif Mardin'in "kök-paradigma" adını verdiği, ekonomi ve siyaset gibi belli toplumsal kurumlarda kitlelerin davranışlarını belirleyen ve etrafında geniş bir çağrışımlar yumağına sahip olan İslami terminolojiye ait bazı kelimeler var. Mesela kanaat. Bu kelimenin şu andaki kullanımı fakirliğin teolojik gerekçelendirmesi minvalinde. Hatta bu o derece ki, İslam ilk geldiğinde Hz. Peygamberin bu kelime ile kastettiği anlamın çok uzağına düşülmüş bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Bütün Müslüman toplumların iktisadi hayatları üzerinde bu kelimenin hatırı sayılır ve oldukça belirgin bir etkisi var. Weber, "Protestan, iyi yemek isterken; Katolik, rahat uyumak ister." demişti. Geleneksel Müslüman ise "azla yetinen" insandır. Çokta gözü yoktur. Bunu da kanaat zanneder. Çünkü Kuranda dünya hayatı için "meta" (az bir yararlanma) tabiri kullanılır. Bunu ise kendi idealsizliğinin ve cehaletinin temel istinatgahı yapar. Kanaat kelimesini kendi azgelişmişliğinin yegane istinatgahı olarak kullanır.
Oysaki İslam, çok açık bir şekilde, ilk geldiği yüzyıllarda ciddi bir maddi servet birikimine sebep olmuş ve bu zenginlik sayesinde Müslüman toplumlarda bilim ve sanat gelişebilmiştir. Çünkü, Hume'un dediği gibi, lüks olmadan bilim olmaz. Endonezya ve Fas'a kadar (ki bilinen dünyanın iki ucudur) ticaret yapmaya gözü kesen insanlar yaratan bir dinden bahsediyoruz. Aquina'lı Thomas ticareti epeyce kötülemişti. Ticaret nereye girerse, orayı para hırsı çürütür, demişti. Katolisizm, özellikle Fransisken ve Dominiken gibi tarikatler Ortaçağlarda fakirliği övmekteydiler. Ama İslam ilk geldiğinde müntesiplerini 30 yıl kadar kısa bir sürede servete boğmuştu ve bu servetin (bazı müsteşriklerin iddia ettiğinin aksine) hepsi ganimetlerden elde edilme değildi.
Bu kelimelerden bir diğeri, yine iktisadi çağrışımlar barındıran "kısmet" kelimesi. Hatta "nasip" de bunun yanında sayılabilir. Bunların Arapçada çok basit gündelik kullanımlara sahip teknik kelimeler olarak kullanılması gerekirken Türkçede yüklendikleri iktisadi çağrışımlar ekonomik verimsizlik, pasiflik ve girişim yoksunluğuna sebep oluyor.
Diğer kelime namus. Aslen Yunanca nomos (yasa) kelimesinin Arapçaya geçmiş halidir namus. Hatta Platonun Nomoi (Yasalar) isimli kitabı bile var. Ama bizde İslami teolojiye sızmış ve zararlı sosyal davranışlara sebep olan bir kelime. Hepimizin malumudur.
Diğer kelimeleri çok kısa buraya yazayım. Bu kelimelerin hepsinin arkeolojisi, bir kısmının ise yapıbozumu yapılmalıdır:
- vatan: Kuranda içinde doğulan belde anlamında kullanılıyor. Şimdi ise milliyetçilerin putlarından biri oldu, hayali cemaatin putu.
- millet: Kuran'da "millet-i İbrahim" şeklinde geçiyor en belirgin şekliyle. Aslında din demek. Şimdi ise hayali cemaat, ulus anlamında kullanılıyor.
- fetih: Kuranda bu kelimenin en belirgin şekliyle kullanıldığı yer Hudeybiye barışından sonra inen ayetler. Hz. Peygamber'e hitaben, söz konusu barış kastedilerek, biz sana fetih verdik deniliyor, yanılmıyorsam. Oysaki Müslümanlar orada Mekke'yi zaptetmemişlerdi. Yani Kuranın fetih kelimesini kullanışı bir yerin halkının İslama açılması şeklinde. Oysaki bu kelimenin şimdiki kullanımı maalesef İslamı bir savaş ideolojisine dönüştürmeye yönelik. Kılıçla yer zaptetmek fetih olup çıkmış. (Bir incelik: Hz. Peygamber savaşlarda, düşmanı yenersek kaçmalarına izin verelim ki onlardan da çok can kaybı olmasın düşüncesiyle sırtını hep bir dağa yaslarmış. Çünkü her bir müşrik ve kafir, birer Müslüman adayıdır. İnsana verilen değere bakınız.)
- cihat: Bu kelimenin ifade etmesi gereken anlam üzerine çok şey söylendi. O nedenle tek kelimeyle bu kelimenin anlamını yazıp geçiyorum. Anlamı "gayret" demek. Ama tabi söylenecek şey çok.
- devlet: Kuranda böyle bir kelime geçmez. Ancak geleneksel Sünni fıkhında devletin nimet olduğu şeklinde bir anlayış oldukça belirgin. Basbayağı bir otoriterlik ve acizliğe işaret eder. Çünkü "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi."
Yukarıdaki bir avuç kelime haricinde liste daha da uzatılabilir.
Bunların haricinde bizzat Kuranda geçen, bazısı yabancı menşeli olan ve arkeolojisinin yapılması gereken bilindik çok önemli kelimeler var. Bazı örnekler: melek, cehennem, huri, hilafet, ulu'l-emr, Samet, kırtas gibi. Bu gibi kelimelerin etimolojik izini sürünce insan inanılmaz yerlere çıkabiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder